Dört aydır cezaevinde bulunan yapımcı Ayşe Barım, yaşadığı ağır sağlık sorunlarına ve içinde bulunduğu koşullara dair T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşmuş ve kalp kasındaki bozulma nedeniyle sık sık baygınlık geçirdiğini, yaşadığı sağlık problemlerinin ölümcül risk taşıdığını ve bulunduğu kampüs hastanesinde nörolog ya da kardiyolog bulunmadığını anlatmıştı.
“Vücudumda iki ayrı patlamaya hazır bomba var” diyen Barım, sektörden ve kamuoyundan beklediği desteği göremediğini de vurgulamıştı.
‘SÖYLENENLER İÇİMDE HER SEFERİNDE DERİN BİR HÜZÜN YARATTI’
“Barım’ın söyleşisi, gazeteci Hasan Cemal’i de derinden etkiledi. Cemal, kişisel sosyal medya hesabından dayanışma gösterdiği Barım’la hiç tanışmamış olduğunu belirterek kaleme aldığı “Ayşe Barım’a açık mektup…” adlı yazısında, “Gözlerim doldu, bilgisayarın başına oturdum. Çünkü söylediklerin içime dokundu, içimi acıttı” ifadelerini kullandı. Cezaevinde bir yapımcının yalnız bırakılmasına dikkat çeken Cemal, şunları yazdı:
Sevgili Ayşe, seninle tanışıyor muyuz, hiç karşılaştık mı, hatırlamıyorum. Ara sıra senin için dayanışma tweetleri attım, hepsi o kadar. Hakkında yazılanlar, söylenenler içimde her seferinde büyük bir tepkiyle derin bir hüzün yarattı. Bu sabah ise Cansu Çamlıbel’in T24’deki söyleşisini okuyunca gözlerim doldu,
bilgisayarın başına oturdum, iki satır da olsa yazmak lazım, dedim. Çünkü söylediklerin içime dokundu, içimi acıttı. Özellikle şu dediklerin:
“Sektör bana sahip çıkmadı, burada bunun yasını da tutuyorum ve bu sessizlik mağduriyetime yer açmış olabilir. Eğer tutuklanmamın sebeplerinden biri 19 Mart’a hazırlıktıysa o zaman ben bir sektör adına burada rehin tutuluyorum demektir.
Her zaman apolitiktim, işimi de hiçbir zaman siyasi bir duruşun gölgesinde yapmadım. Keşke bir gün başıma gelenleri tüm açıklığıyla korkmadan anlatabilsem ama imkânsız sanki…
Dört ayda yedi kere bayıldım. Tıbbi adıyla bu durum ‘senkop’ olarak tanımlanıyor. Basitçe kalp kasımdaki bozulmaya bağlı olarak kanı pompalamaya çalıştığında kas daha da genişliyor ve kanın çıkış yerini daraltıyor. Bu ciddi darlıktan dolayı vücuda kan pompalanmıyor ve bayılma atakları gerçekleşiyor. Bu bahsettiğim yedi bayılmanın sonuncusunda yere düşerken kafamı çarpmışım ve revirde müşahede altına alındım.
Yani vücudumda bir nevi iki ayrı patlamaya hazır bomba var.Dolayısıyla da iki açıdan da yüksek ölüm riskiyle karşı karşıyayım. Bu hastalıkların sonucu olarak gelen bayılmalarımı hissetmiyorum. Sanki bir anda kalbimde elektrik kesiliyor gibi oluyor. Kampüs hastanesinde ne nörolog ne de kardiyolog var. En yakın tam teşekkülü devlet hastanesi 1,5 saat uzaklıkta. Yani kurtulmam imkânsız. Tabii bu korku ile yaşamaya çalışmak da korkunç. Tek isteğim sağlıklı yaşam hakkımın verilmesi.
Dokuz aydır bir itibarsızlaştırma kampanyasının ve türlü iftiranın hedefinde büyük bir mağduriyet yaşıyorum. Ben hâlâ neyle suçlandığımı anlamakta dahi zorlanırken tutuklanmaya sevk edildiğimde kendimi adeta bir sis bulutunun içinde hissettim. Sesler, insanlar, kelepçe…Anlamakta o kadar zorlandım ki…Dört gün boyunca bir bodrum katındazar zor nefes alabildiğim nezaret sürecinden sonra,Çağlayan Adliyesi’nde eksi yedinci katta buz gibi bir yerde, saatler süren bekleyişte başıma gelebilecekleri düşünüp korku içinde olan bitenleri anlamaya çalışıyordum.
Ne yapmıştım bilmiyordum, ama tutuklanmıştım. Sabaha karşı Silivri’deydim. Odamda bir yatak, plastik bir sandalye, masa, duvardaki yazılar ve ben baş başa kaldık. Aşina olduğum hiçbir şey yoktu. Hazırlıklı olunabilecek bir his değil bu. Meğerse evimden alındığım o sabah bir daha geri dönmeyecekmişim. 240 gündür bu kâbusun içerisindeyim.
Burada herkes yaşadıklarını kayıt altına alıyordur eminim. Gelecekte bir gün izleyebilir miyiz? Bilmiyorum ki! Benim bu yaşadıklarımdan sonra kimseye hiçbir önerim olmaz, aman Allah korusun. Ben hele şimdi her şeyden uzakta ve hiçbir şey izlemediğim duymadığım, sadece kalbimi, doğayı ve sevdiklerimi duyabileceğim bir düzen hayal ediyorum.”
Sevgili Ayşe, o hayalini kurduğun günler mutlaka gelecek. Umutsuzluğa kapılma. Yanındayız.”
Öte yandan Hasan Cemal, “laikçi teyzeler” olarak eleştirdiği CHP’nin Tandoğan mitingine katılmış ve Odatv İmtiyaz Sahibi Gazeteci Soner Yalçın, “Şimdi CHP mitinginde gözleri doluyor! Hani CHP halktan kopuk, elitist, vesayetçi idi… Hani Kemalizm statükocu öcü idi… Hani “laikçi teyzeler” darbeci idi… CHP aynı politik çizgisini sürdürüyor; demokrasi mücadelesi veriyor. CHP’nin Hasan Cemal’e yönelik olgunluğunu İlhan Selçuk’un tavrına benzettim; “Gelsin kerata, ben onun kulağını çekerim, olur biter” demişti.